Aslında 3 puandan daha fazlasını aldık bugün Gençlerbirliği karşısında. Şehrin takıma, takımın kendine olan güveninin tekrar geri geldiği bir 3 puan oldu. Tabi ki bu 3 puanla herşey düzelmedi ama futbolcular açısından bakarsak "bizim potansiyelimiz var." diyebilirler tekrardan. Bu, sonra ki haftalar açısından umut verici.
Maç öncesi kadroya bakıldığında, kendi sahamızda olsakta yinede defansif bir kadroyla çıktığımız söylenebilirdi. Lakin geçmiş maçlara oranla buluştuğumuz tek ortak nokta, bu sefer yedek kulübemizin güçlü oluşuydu. Stancu tek başına, bir çok maçta varlık gösteremedi. Benim şahsi görüşüm Ordu'da ki maçlarda Barral ile Stancu'nun beraber başlaması. Bugün Stancu ileride tek forvet, arkasında Monje ve kanatlarda Umbides ile Müslüm'ü izledik.
Bu maçın diğer maçlara göre farklı olacağı maçın daha ilk saniyesinden belli olmuştu. Takımın, hırslı ve atak oynama isteği santradan sonra topu geriye doğru göndermeyerek, direk rakip yer alanında oyuna devam etme isteğinden belliydi. Ki daha ilk saniyelerde bu sayede pozisyona giren taraf biz olduk. Kontraya yakalandık pozisyonlar verdik. İlk 5 dakika bu şekilde karşılıklı atışmalarla geçti. Bu sefer cesurduk, farklıydı diğer maçlara göre. Gerçi geçen hafta oynadığımız Eskişehirspor maçının ilk 20 dakikasında da fena bir oyun ortaya koymamıştık ama deplasmanda oynamamızdan dolayı bir yerde temkinli davranıyorduk.
Klasik oyunumuz olan kanatlara inip, ceza sahasına ortalarla içeride karambol oluşturmak yada defanstan atılan uzun toplarla rakipin arkasına sarkarak pozisyon arama geleneğimiz devam etti bu maçtada. Lakin Monje, kafasına taş geldikten sonra çok değişti. Hiç bir zaman vasat bir oyuncu olamadı. Kanatlara inip gol arayan bir takım için, olabildiğince kötü ortalarla 3 - 4 net pozisyonu içimiz acıya acıya harcadı. Bu ortalar öyle sıradan kötü ortalarda değildi, hepsi dağlara taşlara giden toplardı. İki takımda da bu maçta takım olma özelliğini göremedim. Her iki takımda bireysel oyuncuların bireysel özellikleriyle pozisyonlar ve goller aradılar. Hurşut, pire gibi bir oyuncu. Dışarıdan bakınca her takım Hurşut gibi bir oyuncusunun olmasını ister. Ama bugün izlediğim Hurşut bireysellik işini çok aşırıya kaçırıyor. Teknik var ama, bencil. Müslüm'de farklıydı mesela bugün. Bildiğimiz vasat Müslüm değil, mücadele eden, koşan, top kapan lakin bu özellikerinin yanında sık sık top kaybeden bir oyuncu görüntüsündeydi. Biz daha önceki maçlarda Müslüm'ü sadece top kaybeden, anlık dakikalarda ise koşan özelliğini görebilmiştik.
Temposu gayet yüksek ama pozisyon bakıöından kısır geçen ilk yarıda, Umbides diye bir adam çıktı 40 metreden golünü attı. Bu golü hafta boyunca sık sık konuşabiliriz. Sıradan rastgele atılmış bir gol değil, kaleye bakılarak, ölçülerek, biçilerek avlanmaıştı Gençlerbirliği'nin kalecisi. Maçın tam anlamıyla yıldızıydı. Bir futbolcu bir maçta ne yapabilirse hepsini yaptı. Gol attı, attırdı, rakibi 10 kişi bıraktı. Umbides hep bu standartlarda oynasa kolay kolay teslim olmazdık rakiplere bu haftalara kadar.
Şamil yoktu bugün, Ali nasılda özlemiş orta sahada oynamayı. Sanki hayata yeniden bağlanmış gibi. Attığı paslar, pozisyonların içinde olması, golü araması. Ali - Nizamettin ikilisi kesinlikle bizim orta göbeğimiz olmalı. Doğrusu olan Şamil - Nizamettin değil. Roversio bugün defansta sırıttı mı? Ben beğendim gayet. İkinci yarı boyunca da oyunun belli bir hakimi yoktu aslında. Görünürde amacımız skoru 1:0'da tutmak, olursa rakibin açıklarından 2'yi bulmak olacaktı. Ne kadar beğenmesekte, bu takımın taktiği bu. Bu takım kolay kolay maçlarının 2 farklı bitiremez bu yüzden, ki bitiremiyorda. 60. dakikadan sonra rakip 10 kişi kaldı, sonra Müslüm akıllara ziyan golüyle farkı 2'ye çıkardık. 2:0 olunca skor ve rakipte 10 kişi kalınca bir başka bilindik senaryo çıktı karşımıza. Oyunu rakibe bırakmak. Geçen sezon olsun, bu sezon olsun bi 3:0 olan maçları 3:2 yaptırmama, birde 10 kişi takımlara top oynatmama işini beceremedik. Gençlerbirliği dirençli takım, Lekiç girdi, ilk topla buluşması gol oldu. Ondan sornası dışardan izleyenlere tam anlamıyla futbol ziyafeti oldu. Romero'yu merak edenl çok var. 15 dakika izleyebildik kendisini. Ve bu 15 dakikada gayet parmak ısırttı. Ama bu durum çok yanıltıcı olur. İlk zamanlarında Dalmat'a da Monje'ye de parmak ısırmıştık çünkü. Romero'yu 2 3 maç izleyip yorum yapmak daha mantıklı. Skor 2:1 iken Romero olsun Barral olsun Atilla olsun karşı karşıya kaçırdıklarıyla saç baş yoldurdular. Gerçi Romero'yu tenzih etmek gerekir ama Barral ve Atilla'nın kaçırdıkları goller kesinlikle laubalilikten başka birşey değildi. Sen 2 - 3 farkla önde değilsin ki böyle rahat goller kaçırıyorsun. Saçmaydı.
Doğruların en güzeli gelen 3 puandı. Bu 3 puan, bazı şeylerin başlangıcı olsun. Üzülmeyelim daha fazla, yeter. Tebrikler çocuklar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Yorumlarınız bizim için önemli...