Deplasmanların en iyi takımlarından birisiyle karşılaşıyoruz yarın Süper Lig'in 20. haftasında. Rakip Gençlerbirliği bu sezon deplasmanda sadece 2 maç kaybetti. Bizim deplaman karnemizde bırakın 2 maç kaybetmeyi, 1 maç kazanmışlığımız bile yok. Böyle saçmalık olmaz. Son 6 maçlık performans grafiğimize bakarsak ligin en son sırasındayız. Gerçi genel sıralamamız çok parlakmış gibi konuştum. Bizim blog olarak misyonumuz, takıma köstek olmak değil asıl böyle zamanlarda destek olmak olsa da, söylemeden geçilmiyor bazı şeyler. Yazacak kelimeler tükendi, kalmadı. Hani takım kötü, birilerini eleştirmek istersin. Kimi eleştireceksin? Herkes kötü. Futbolcusundan, yönetimine kadar her kesimde bir basiretsizlik. Bazı şeyler ha deyince olmuyor. Bu takım kötü, bu takımın bundan sonraki potansiyeli bu. Bu takım bir gazla lige güzel başladı, sonra şarampole doğru yuvarlanmaya başladı. Ama hala çakılmadı yere. Bu takıma bir değnek değmeliydi, doğru düzgün transfer bile yapılamadı. Bu benim şahsi görüşümdür ki ben her zaman Cuper'in arkasındayım. Ha deyince hadi Cuper gitsin diyenlerden değilim, doğru yada yanlış. Ama bazı şeyler var, Cuper mi görmüyor bunları? Görmemesi imkansız. O zaman Cuper'in bu takıma inancı kalmamış. O zaman mutlu değil. O zaman başka şeyler var. Diyoruz ki her maç bittiğinde buralarda yazacak cümleler bulamıyoruz. Bu takım son 10 haftann en kötü takımı belki de. Abartısız... İnsan kendi takımının maçını izlerken sıkılmaz ki. Sıkılır demek ki. Ben sıkılıyorum.
Biz kendi aramızda da konuşuyoruz, blogun eski havasının olmadığı konusunda birleşiyoruz son zamanlarda. Takımla da alakalı bir durum. Biz ilk defa kötü günler yaşamadık ama ben böylesini hatırlamıyorum. Senin takımın bilmem kaç haftadır 3 pas bile üstüste yapamıyorken ne yazabilirsin ki, neleri anlatabilirsin, neleri eleştirebilir, neleri savunabilirsin ki? O bitiş düdüğünü duyduğum an ekranı anında karartıyorsun sinirden. Acı çeken insan, acısının üzerine gitmek istemez, kaçar ondan. Kaçıyoruz bizde. Takım 3 puan alamadığı için değil, Göztepe'ye elendiği için de değil. Acizliğimizi tekrar tekrar hatırlamak istemediğimizden. O formayı terleten futbolcuların yarısından çoğunun, o forma altında bizleri temsil ederken sahadaki acizliği, bizim de acizliğimiz oluyor. Uyuyamıyoruz geceleri.
En çok da Fornezzi'ye üzülüyoruz sanırım. Bir de Ali'nin yeri başka.
Cuper'in mantıksız işlerine kafa yoruyoruz günlerce. İrfan takıntısının iç yüzünü bilmiyorum ama Orduspor formasını Abdulkadir ya da Yiğit gibi isimler terletiyorsa, İrfan bu işi hepsinden daha iyi yapardı. İrfan konusundaki inadın nedenini merak ediyorum. Hayır, dersin ki bizim yedek kulübemiz güçlü, bu adam bu takımda heder olur, harcanmasın, gönderilim, anlarım. Yedek kulüben yok ki senin, İrfanı geri gönderiyorsun. Ama Anıl transferi çok hoşuma gitti benim, ona değinmeden edemeyeceğim.
Şimdi yarın oynayacağımız maçtan ümitli miyiz? Bir çok kesim hayır diyecektir. Süper Lig'in havası gerçekten başkaymış. Ordu insanı alt liglerdeyken maçlara zevk için giderdi, o tribünler öyle ya da böyle bir şekilde hep dolardı. Ordu bizim yıkılmaz kalemiz olurdu çoğu zaman. Ben artık eski güzellikleride göremiyorum tribünlerde. Süper Lig'e çıkınca taraftarlarda mı profesyonelleşti acaba. Alt liglerde çoğu şeyler daha amatör ama daha içten, daha doğal olurdu. İyice göz önüne gelince, çoğu şeyin tadı kaçtı. Artık insanlar Süper Lig'in cazibesini evlerinde yaşamak istiyorlar. Bahaneyle İstanbul takımlarının maçlarınıda izliyorlar çünkü. Her maç standartın üzerinde dolan maraton tribünümüz olurdu bizim. Kalmadı, üstü kapandı, takım Süper Lig'e çıktı. Onlarda kayboldu. Özledim bazı şeyleri. Takım gerçekten tad vermiyor, tribünler gerçekten tad vermiyor artık.
Gençlerbirliği 5 maçtır kaybetmiyor. 2. yarıda oynadığı 2 maçıda kazandı. Antalyaspor deplasmanındaki 5:3'lük skor sezona damgasına vuran sansasyonel maçlardan birisiydi. Ama bir güzel istatistik ekleyeyim hemen, Gençlerbirliği bu sezon 3 maç üstüste kazanamadı hiç. Hatta biraz daha geçmişe gidince, 2012 yılı içinde Gençlerbirliği'nin 3 maç üstüste kazanarak bir seri yaptığını göremedik. Bizim tam tersimiz bir oyun anlayışına sahipler. Zevkli ve cesur oyun anlayışlarıyla ligin en renkli ve izlemesi en heyecanlı takımından birisi Gençlerbirliği. Maçlarının bir çoğu 3 gol ve üstüne çıktı. Deplasmanlarda kapalı bir oyun anlayışları yok. Bu yüzden gerek iç sahada gerek deplasmanda 3 - 4 gol yedikleri maç sayısı hayli fazla sıralamalarına göre.. Gençlerbirliği'nde en çok süre alan isim 1693 dakikayla Tosic. Tosic bu maça kadar 1 gol ve 5 asistle oynadı. Rakipte Tosic'den sonra Hurşut Meriç var 1632 dakikayla en çok süre alanlar arasında. Hurşut ise bu maça kadar 3 gol ve 6 asistle oynadı. Hurşut, Ankara'da oynadığımız ilk maçta Gençlerbirliği'nin bize attığı tek golü kaydetmişti. 31 gol atan Gençlerbirliği'nin en golcü isimleri 4'er golle Aykut ve Vleminckx. Aykut bu maçta cezalı. Vleminckx ise Gençlerbirliği'nin devre arası transferi olarak gelmesine rağmen ilk maçında Antalyaspor'a attığı 4 golle bu sayıya ulaştı. Takım olarak atılan gollerin 8 tanesi 16 ve 30. dakikalar arasında geldi. Orduspor olarak biz, son 10 resmi maçta hiç 2. golü atamadık rakip kaleye. Ayrıca ilk golü yediğimiz hiç bir maçı kazanamadık. 18. maçımıza çıkıyoruz rakiple. Toplam 17 maçta 4 galibiyet 5 beraberlik ve 8 mağlubiyet aldık. Kendi sahamızda ise bu durum 4 galibiyet 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet şeklinde. Gençlerbirliği ile oynanan maçlarda, bir maç içinde en fazla 4 gol rakamına ulaşılırken, Ankara'da oynanan ilk maç 1:1 sona ermişti.
ilk golü Orduspor bulursa en az 1 puan alırız. ilk golü gençlerbirliği atarsa 3 puan almamız çok zor olur. ayrıca ilk yarım saat içerisinde maçın 19 Eylül'de oynandığını rakibe hissettirip, bu sezon hiç alışık olmadığımız şekilde baskı kurup, atakları sıklaştırırsak gol bulacağımıza da eminim. FORZA MOR MENEKŞE
YanıtlaSil