28 Nisan 2013

Menekşeler FİNAL’de…

Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, camia olarak zor günler geçiriyoruz… A Futbol takımımızın sonuçları bizleri mutsuz etse de; Orduspor Bayan Basketbol Takımımızın almış olduğu sonuçlar ve başarılar bizleri mutlu ediyor. Bu haftaki rakibimiz hem normal ligde, hem de eleme liginde 3 kez karşılaştığımız ve her maçta üstün oynayıp, galip geldiğimiz Mersin Üniversitesiydi.


Potanın Menekşeleri maça; Simay-Kaptan Arzu-Melis-Miranda ve Aslı ilk beşiyle ; rakip Mersin Üniversitesi ise; Gizem Kumandanoğlu-İlkay-Rama-Şeyma ve Gizem Uca beşiyle mücadeleye başladılar. Hava atışını kazanan takımımız, ilk hücum hakkını elde etti. İlk sayısını dış şutla Aslı ile bulan Menekşeler ilk iki dakika da 6-0 öne geçti.Çabuk toparlanan Mersin Üniversitesi bir buçuk dakika içinde 9-0’lık seri yaparak durumu 6-9’a getirdi.İlk çeyrekte Miranda’nın etkili oyunu ve dış şutlardaki başarımız ilk yarıyı 32-19 önde bitirmemizi sağladı.İkinci çeyreğe oyuncu değişiklikleriyle başlayan Coach Alper Durur, oyunun rahatlamasıyla beraber hafta içinde antrenmanlar da çalıştığı oyun setlerini maç içinde  uygulamaya başladı.İkinci çeyrek karşılıklı sayılarla geçerken; setlerde başarısız olan oyuncularına sinirlenen, Coach Alper Durur’un çabası gözlerden kaçmadı. İlk yarı Potanın Menekşelerinin 50-36 üstünlüğünle kapandı.

Set oyunlarına devam…

            Altılı Finaller öncesi için setleri denemek için güzel bir rakip olan Mersin Üniversitesi karşısında; üçüncü çeyrekte de set oyunlarına devam edildi. Rakip oyuncu Rama Ndiaye’nin pota altındaki etkili oyununa Gizem Sezer ve Aslı ile durduran Menekşeler, Ndiaye’nin bu periyot da sayı atmasına engel oldular. Pota altında etkili olamayan rakip, dış şutlarla etkili olsa da farkı kapatmaya engel olamadı ve üçüncü çeyrek takımımızın 68-53 üstünlüğü ile final periyoduna geçirdi. Sahasında ki son periyotları, Potanın Menekşeleri hep iyi oynamıştır. Bu maçta da böyle oldu… Aslı’nın üçlükleri yine bu periyot da devam etti ve beklide bu sezon en iyi oyununu çıkardı. Son periyotta momentumu yakalayan Potanın Menekşeleri çeyreğin ilk beş dakikasını 81-58 önde geçti. Coach’un son dakikalarda Beril ve Merve’ye forma şansı verirken; takımımız maçı 87-64 kazanmasını bildi ve Finallere lider olarak gitmeyi garantiledi.

 Melis’in etkisi; önemli…

Bu hafta MVP’yi hak eden oyuncumuz, maçı 19 sayı, 12 ribaunt’la oynayan ve double-double yapan Kanadalı Milli oyuncu Miranda Ayim olurken; 15 sayı, 5 asist üreten Melis, bu maçta topu taşımak dan öte; potaya yönelmesi de kendine ve takımının gücüne, güç katmıştır. Savunmasıyla tanıdığımız Aslı, hücuma dayalı yönünü de bu maçta gösterdi ve 12 sayı, 4 ribaunt ve 4 asist’lik performansıyla galibiyet de önemli rol oynadı.
            Potanın Menekşeleri, Mersin Üniversitesi maçıyla bu sezon Ordu daki son maçına çıktı. Basketbol severlerin son maça ilgisi bir hayli azdı. Aslında bu takım bunu hak etmiyor! TKBL’ne en büyük favori olarak gidiyor ama; uğurlarken az sayıdaki seyircinin varlığı Ordu ya yakışmadı. 22-27 Mayıs tarihleri arasında Muğla da düzenlenecek olan TKBL’ne yükselme maçlarına; Orduspor la beraber Ankara Orman Gençlikspor, Çankaya Üniversitesi, Adana Botaşspor ve Altay Konakspor garantilerken; son bileti Bursa BŞB ve Edirnespor arasında oynanacak maçtan sonra belli olacak…

            Haftaya Adana da Botaşspor ile grubun son maçına çıkacak olan Menekşeler, galip gelirse; hem namağlup ligden çıkacak, hem de yükselme grubundaki rakibi olan Adana Botaş ve diğer takımlara gözdağı vermek için önemli sayılabilecek bir maç olacak.

            25 maçta 24 galibiyet alan Kızlarımıza şimdiden başarılar diliyorum… Ve bu takımı kuran ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum…
  
Tan AŞKAN
foto:Ahmet BAYRAK

26 Nisan 2013

Nükleer Değil Yaşam, Yaşam İçin İsyan!


26 Nisan 1986'dan beri acının bin türlüsünü yaşadık. Çernobil kaynaklı ölümler Karadeniz'in kaderi oldu. En sevdiklerimizi kaybettik ve hala kaybetmeye devam ediyoruz. Çernebil çocukları dün gibi aklımızdayken, 27 yıl sonra bile bu felaket hala yüreğimizi yakarken insan hayatını, toprağımızı, suyumuzu, tüm canlıları yıllardır radyasyonla zehirleyen Çernobilin 27. yılında yine sokaklardayız, yine isyandayız!

Bugün yaşanmış ve sona ermiş bir felaketi değil izlerini hala taşıdığımız, her geçen gün yeni hastalıklara, sakat doğumlara sebebiyet veren bir felaketi hatırlatıyoruz. Acılar bu kadar tazeyken bu topraklar üzerinde hala nükleer enerji planları yapılmasına isyan ediyoruz.

DAG geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu 26 Nisan'da da Taksim'de!

Gün ölümlerin kader olmadığını haykırma günüdür. Gün sermayeyi insan hayatına tercih eden pörsümüş zihniyete, yaşama hakkının dokunulmazlığını hatırlatma günüdür.

Çernobili, kaybettiklerini unutma! Bu topraklar üzerinde nükleere izin verme!

****

DAVET: 27. Yılında Çernobil’e Lanet, Nükleere Hayır Yürüyüşü -
26 Nisan 2013 Cuma saat: 19.30 

26 Nisan 1986’da gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinin 27. yılındayız. 27 yıldır sevdiklerimizi, dostlarımızı, yakınlarımızı toprağa koymaya devam ediyoruz. 27 yıl geçmesine rağmen hala her gün nükleere ve bunu başımıza bela eden sisteme lanet ediyoruz. 

Bütün ölümlere ve bilimsel verilere rağmen, devlet tarafından üstü küstahça örtülerek yok sayılan Çernobil’in ve sonrasında Fukuşima’nın etkileri halen tüm dünyada sürerken ve yeni nükleer sızıntı/kaza haberleri gelirken, bugün aynı vurdumduymaz ve pişkin zihniyet devam etmektedir. 

Nükleer santrali evdeki tüpgaza indirgeyen, “Bekarlık nükleerden daha risklidir” diyerek Sinop’a, Mersin’e, Trakya’ya ve henüz açıklanmayan başka yerlere nükleer santral yapmak, Karadeniz’i ve Akdeniz’i nükleer atık çöplüğüne çevirmek isteyen iktidar; sözde enerji ve kalkınma yalanlarıyla doğayı ve yaşamı hiçe sayan projeler üretmeye devam ediyor. Radyasyona bağlı hastalıklardan kaybettiğimiz binlerce yakınımızı ve sakat doğumları, sigara kullanımına ve strese bağlayan raporlar hazırlayıp insanlarla adeta dalga geçiyor.

26 Nisan'da yaşanmış, geçmiş bir acıyı anmıyoruz; halen süren ve daha nesillerce sürecek bir felakete ve değişmeyen bir zihniyete isyanımızı haykırıyoruz. Yaşamımızı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı, tüm canlıları, yüzyıllar boyunca radyasyon belasına mahkum etmiş olan Çernobil katliamının 27. yılında, HES’lere, termik ve nükleer santrallere kısacası yaşamımızı, kültürümüzü yok eden rant projelerine, yağma, talan ve sömürüye karşı doğayı ve yaşamı savunmak için herkesi birlikte haykırmaya davet ediyoruz.

Çernobil’in 27. yılında; 26 Nisan Cuma bütün gün sokaktayız, bütün gün isyandayız! 

Nükleer Değil Yaşam, Yaşam İçin İsyan 
Yer: Taksim Meydanı Tramvay Durağı Tarih: 26 Nisan 2013 Cuma saat: 19.30 


KARADENİZ İSYANDADIR PLATFORMU
PROGRAM: 
Çernobil’i unutma, nükleere bulaşma! 

26 Nisan’da bütün gün sokaktayız, bütün gün isyandayız! 

15.00 - Gizem Akman Performans: Metamor(te)foz (Nükleer karşıtı bir söylem içerisindeki performans, Çernobil felaketine bağlı ölümlere, sakatlıklara ve sonrasında doğan yeni nesillerdeki bedensel mutasyonlara dikkat çekmeyi ve icra edildiği bölgede azami seyirci ile interaktif bir ilişki kurmayı hedeflemektedir.) Yer: Galatasaray Meydanı 

16.00 – Ezgi Mete Performans: Tulum dinletisi. Yer: Taksim Meydanı(Tramvay durağı) 

16.30 – Fuat Onan Performans: Palyaço Mutlucu (İnsan kendini yenilemezse, doğa kendini yenilemek için,insansız yoluna devam edecektir.) Yer: Taksim Meydanı (Tramvay Durağı) 

17.00 – Çima Performans: Müzik dinletisi. (86’nın Nisan ayında can alan da oldu istemeden… Kara bulutlarla yanaştı üzerimize; tanıyamadık her zaman ki dostumuzu… Sarı yağdığında şaşıramadık; koca koca insanlar yalanlar söylediler bizlere, kandırıldık!) Yer: Mis Sokak 

18.00 – Viramosa Performans: Müzik dinletisi. Yer:Galatasaray Meydanı 

18.30 – Mümtaz Yaşar Performans: Doyumsuz (Ben insanım. Dünyada yaşarım. Her daim açım. Dünyayı o kadar severim ki. Tamamını yemek isterim. Ne yapalım, böyledir benim doğam. Ben 'doyumsuzum'!) 

Yer: Taksim Meydanı (Tramvay durağı) Ve ayrıca tüm bu performansların yanında Ender Eren, Ertuğrul Akçaoğlu ve Mustafa Cevdet Arslan nükleer karşıtı mücadelenin süreci ve nükleer konusunda bilmek istenilen her konuda paylaşımda bulunmak üzere AYAKLI KÜTÜPHANE olarak bütün gün aramızda olacaklar.

21 Nisan 2013

Siz Bu Şehrin Hayallerini ...

Baştan anlaşalım, yazı, maç yazısından daha çok kişisel bir yazıdır. Okuyup, okumayacağınıza ona göre karar verin diye söylüyorum. Zamanımız kıymetli çünkü... 

Ordu'daydım dün. 7 - 8 ay oldu sanırım gelmeyeli. Günü birlik bir çırpıda aile ziyaretlerini gerçekleştirip Samsun'a dönmüştüm. Sabahta tekrar erken uyanıp Ordu'ya gelecektim. Plan bu şekildeydi en azından. İçten içe de 2 gün içerisinde Ordu'ya iki kere git gel yapmak saçma geliyordu. Bu sabah uyandığımda daha doğrusu uyanamadığımda içimde bişeyler gitme dedi. Kafamı yastığa koyup geri uyandığımda ise saat 12'yi gösteriyordu. Hala vakit vardı Ordu'ya gitmek için ama dedim ya içimde birşeyler tutuyordu 2 saatlik yol için beni. Oysa ben yada bizler, imkanlar dahilinde hiçbir zaman yollardan kaçmamıştık Orduspor peşinde. Bu yazıyı okuyan insanlar, çevrelerinde Orduspor uğruna katedilecek yollar öncesnde yada sonrasında "bilader sen delisin" sözüne hiç yabancı değiller değil mi? Olayı Orduspor olarak daraltmayayım hatta, futbol bir deliliktir zaten. Futbolu anlamayan adam, senin bir top uğruna belki arkadaşlarını, belki aileni, hafta sonunu yada hafta içini feda etmene akıl sır erdiremeyecektir zaten. Bugün bir delilik yapamadım ben. Yenilirsek, 2 saatlik dönüş yolunun bitmeyeceğini düşünmekten. Sanki ömrümün geri kalan kısmının o yolda geçeceği düşüncesinden. Çok korktum sonra maç bittiğinde "iyi ki gitmemişim" demekten. Maç anına kadar ise kendimi sorguladım durdum. Ben bu takımın son yıllarda yaşadığı tüm sevinçlerde yerimi almıştım, mutluluklarını paylaşmıştım. Yıllar yıllar sonra bile Samsun'da ve Ankara'da yaşadıklarımızı ballandıra ballandıra anlatabileceğim için şanslı taraftarlardan birisi olarak sayıyorum kendimi. Bunların yanında "en kötü gün bugünse" deriz ya. İyi günlerde vardıkta kötü günlerde yokuz? Gün boyu düşündüm durdum "bende mi iyi gün taraftarıyım acaba?" diye. Çünkü ben, ilk defa küme düşme duygusunu bu kadar içten yaşıyorum. Kaldıramıyorum da özellikle son 3 haftadır maç sonlarını. Her maç bittiğinde kendimi boş boş duvara bakarken buluyorum ki hepimiz yaşıyoruz bunları. Sorun düşmekte değil aslında. 1. Lig'de ilk defa oynamayacağız, gayet iyi bildiğimiz bir lige geri dönüyoruz. Sorun, formamızı, renklerimizi, armamızı terleten ruhsuz futbolcularımız. Yazının şu kısmına geldiğimde dişlerimi sıkıyorum. En iyi söz "ruhsuzlar" çıkabiliyor sadece. Diğer sıfatları yazamıyorum çünkü buraya. Ben her maç o renklerin, rakibi karşısında aciz duruma düşmesine katlanamıyorum. İçim yanıyor benim, içim! Tribündergi'yi takip edenler vardır aranızda. O forumda "chopper" nickli arkadaşımız maç gecesi şöyle bir yazı yazmıştı;
"Tek bir kelimenin bile ortak olmadığı,derdini anlatamadığın,havanın leş nemin beleş olduğu Çin'de pasaportunu,parasını,cüzdanını,ehliyetini çaldırmış bir adam olarak diyorum ki; UMUTLARIMIZI ÇALMAYIN!"
Süper Lig'e çıktığımız sezon, normal sezonun bitime 5 - 6 hafta kala blog aracılığıyla tüm futbolcularımıza mektup yazıp otelde kapılarının altından atmıştık. O sezon gerçekten çok mütevazi futbolcularımız vardı takımda. Onlarada çok saydırdığımız zamanlar olmuştu ama o takım kaybettiği zaman dahi mücadele ediyordu. Mektupları yazdığımız zaman karşımızda bir muhattap olduğunu biliyorduk mesela. O kadro, şimdi bugün burada olsaydı, bugünden daha iyi yerlerde olacağımızada adım gibi eminim (Örn: Akhisar Bld.). O sezonun yabancıları bile ADAM gibi ADAM kelimesinin tarifiydi. Kostovski vardı mesela, çoğu maçta "nasıl futbolcu olmuş?" nidalarını yükselttik aramızda. Ama, öyle iyi niyetliydi ki gidişine de çok üzüldük Süper Lig'e çıkınca. Fornezzi'yi tenzih ediyorum, bu sezon hangi yabancı oyuncumuzda Kostovski'nin mücadelesini gördünüz? İşte biz bu ruhsuzlara, mektup yazdık, video hazırladık, izlettirdik, stadyuma isimlerini döşedik, tres puntos'lar yaptık, sokaklara, yol üzerlerine onların diline dahi çevrilmiş pankartlar hazırladık. Futbolcularımızın %80i, yapılan bu çalışmaların hepsine "gülmüş geçmiş." maalesef. Biraz etkilenseydiler çünkü, bugün bunları yazıyor olmazdık. Eşek olsa anlardı, bunlar anlamadı bizi, eyvallah. Bugün bir takım küme düştü, matematik daha düştü demesede. Bugün aslında sadece bir takım küme düşmedi, bugün kendi halince küçük bir şehirde küme düştü. Sizler bizim umudumuzdunuz, şimdi beddualarımızın sahibi oldunuz. Bu şehir 26 yıllık özlemi bitiren futbolcuları unutmadığı gibi, sizleride unutmayacak olup çok çınlatacaktır kulaklarınızı. Bu gece 100 binlerce insanın gözüne sizin yüzünüzden uyku girmeyecekken, sizler kafanızı yastığa koyduğunuzda eğer rahat bir uyku çekebiliyorsanız bu şehirde yediğiniz ekmeklerde haram zıkkım olsun.
Başlığı hatırladınız değil mi?
Siz bu şehrin yüreklerisiniz dedik ya hani sizlere,
"Siz bu şehrin yüreklerini s...lerisiniz."
Biz bugün gittik. Belki hemen tekrar döneceğiz, belki dipsiz kuyulara sürükleneceğiz. Sizler seneye, belki bu ligde belki başka ülkelerde kaldığınız yerden devam edeceksiniz. Ardınızda küçük, mütevazi bir şehrin hayallerini yerle bir etmiş şekilde.
Bizler yine burada olacağız yıllar sonra dahi. Ali Çamdalı, sende kal bizimle. 
İyisiyle kötüysüyle, bir hikayenin sonuna geldik. 
Bize Eyvallah...
Neydi o söz?
"SEVİNMEK İÇİN SEVMEDİK."

13 Nisan 2013

Moralimiz, Potanın Menekşeleri

           Camia olarak zor günler geçirdiğimiz bu zamanlarda, Potanın Menekşeleri yüzümüzü güldürmeye devam ediyor. Türkiye Kadınlar Basketbol 2.Liginde ikinci tur maçlarına nağmaglup devam eden Potanın Menekşeleri yedinci maçında da galibiyet alarak bu hafta da moral kaynağımız oldular.           

Bu haftaki rakibimiz grubumuzun zayıf takımlarından Samsun temsilci 55 Gençlikspor du. Henüz galibiyeti bulunmayan ve genç oyuncularla mücadele veren bir takımdır. Bu tür maçları yorumlamak zor olur…Nitekim de beklediğimiz gibi maçın başından sonuna kadar takımımızın üstünlüğü ile geçti.

Potanın Menekşeleri maça; Simay-Kaptan Arzu-Melis-Gizem Başaran ve Aynur ilk beşiyle ; rakip 55 Gençlik takımı ise; Nola Toylar-Dilan-Berdanur-Neslihan ve Merve beşiyle mücadeleye başladılar. Miranda’yı dinlendirmek isteyen Coach Alper Durur, bu maçta ona forma vermedi. Hava atışını kazanan takımımız, ilk hücum hakkını elde etti. İlk sayısını pota altından Gizem Başaran’la bulan Potanın Menekşeleri, ilk iki dakikayı 5-0’la önde geçti. Bu dakikalardan sonra takımımızın hızlı hücumları artmaya devam etti ve durum 18-6 oldu. Çeyreğin son üç dakikasına dört oyuncu değiştirilerek, savunmaya dayalı kurguya dönen Menekşeler, rakibi karşısında farkı açmaya devam etti. Çeyreği de 23-12 önde bitirdi. İkinci çeyreğe zayıf rakibi karşısında set oyunları deneyen Menekşeler, karşılıklı atılan sayılarla oyunu rölantiye alarak; devreye  39-30 önde girdi.
 
 
 
Momentum yine ikinci yarıda yükseldi.
       
            Potanın Menekşelerin maçlarını izleyenler bilirler... takımımız momentumu ikinci yarıda yakalayıp hem maçı, hem farkı açar. Sezon başından beri hep bu şekilde olmuştur. Bu maçta da bunun örneğini gördük. İkinci çeyreğe hızlı başlayan Menekşeler, Melis ve Simay’la sayılar bulmaya başladı ve çeyreğin ilk beş dakikasını 54-39 önde geçti. Bu dakikalardan sonra Kaptan Arzu’nun üçlük atışıyla daha da hücum gücünü artıran takımımız, Simay’ın ardı ardına atmış olduğu sayılar farkın açılmasına, çeyreğinde  17 sayılık farkla 67-50 önde bitirmesine katkıda bulunmuştur. Final periyoduna yine hızlı başlayan Menekşeler, Hande ve Julia’nın sayılarıyla damgasını vurduğu bir periyot geçirdik. Julia’nın pota altı sayıları, Hande’nin dış şutlarıyla maçı bitiren kızlarımız maçı da 92-65 kazanarak namaglûp unvanını korumuş oldu.

Bu hafta MVP’yi hak eden oyuncumuz bana göre, maçı 15 sayı, 5 asist ve 5 ribaunt’la oynayan ve Münevver’in yokluğunda takımı ileriye taşıyan Melis Talay olurken ; Simay’ın 18 sayısı ve 2 asisti, Hande Kayalar 17 sayı, 3 ribaunt ve 3 asist’i, Gizem Sezer’in (11sa.12rb) ve Julia’nın (10sa.13rb.) double-double yaparak takıma sağlamış olduğu performansları; takım olmanın gücünü tabelaya 92 sayı yazdırarak gösterdiler.

Moralimiz Sizsiniz; POTANIN MENEKŞELERİ…

  TAN AŞKAN

Çıkmayan Candan...



En karanlık geceden sonra bile güneş doğar derler ya, o güneş doğmadı üzerimize bir türlü.
Olmuyor..
Aklımıza dahi geldiğinde içimize ateş düşüren şeye her geçen gün daha da yaklaşıyoruz.
Kabullenmiyoruz o sonu, inat ediyoruz, direniyoruz, inanıyoruz ama nereye kadar?
Ne yazacak bir şey var, ne söylenecek...
Attık içimize, bekliyoruz sadece.
Her maç bu sefer diyoruz, bu sefer olacak. Kalkacağız yerden, doğacak güneş...
Ama kalkamıyoruz düştüğümüz yerden. Her hafta ayrı bir hüzün, ayrı bir hayal kırıklığı...

Biz geceleri rahat uyuyamıyoruz.
Trilyonları kazanan futbolcularımıza sesleniyoruz. Sizler rahat uyuyabiliyor musunuz? Gece başınızı yastığa koyduğunuzda aldığınız o paraları hak ettiğinizi düşünüyor musunuz? Koskoca bir şehrin umutlarını, hayallerini yıkarken hiç mi içiniz acımıyor?

5 hafta kaldı.
Hiç olmadığımız kadar tepkisiz, hiç olmadığımız kadar sakiniz. Sebebi sizlersiniz. Çünkü inandık sizlere. Ordu şehri, Ordu taraftarı en ufak bir başarısızlıkta dahi tepkisini ortaya koyan, sahada yürüyen futbolcuyu korkuyla oynatan bir yapıya sahipti sizden önce. Ufak tefek kaoslar dışında Ordu şehri bu takıma her zaman sahip çıktı. Ne içerde yalnız bıraktı ne dışarda. Şükrü Saraçoğlu'nda kepaze bir futbol oynadığınızda, Arena'da boynumuzu büktüğünüzde dahi bağrına bastı bu takımın asıl taraftarları sizi. Artık elimizden gelen bir şey yok.

Bundan sonrası size kalmış. Trilyonlar kazanan sizleri inandırmak için girmediğimiz şekil kalmadı. Bir şehrin ahını alıp kara sayfasına adınızı mı yazdıracaksınız yoksa bizim ile aynı yolda mı yürüyeceksiniz. Siz karar verin.

Biz ise, çıkmayan candan umut kesilmez misali bekliyoruz.
Elimizden fazlası gelmiyor artık.

7 Nisan 2013

Haftanın Maçı #28 | Orduspor vs Fenerbahçe

Son yılların en sıkıntılı döneminden geçiyoruz. Genç nesil, ilk defa mor - beyaz renkleri düşme korkusu içerisinde görüyor ciddi ciddi. Ve bu duruma alışkın olmayan bizler, nasıl davranılması gerektiği konusunda sıkıntı çekiyoruz. Oysa ligin bitimine 7 hafta varken ahlar vahlar içerisinde kendimizi kümeye düşürüyoruz. Evet, bende dahil buna. Son zamanlarda oynadığımız maçların hemen ardından derin bir umutsuzluk kaplıyor içimi. Geçiyor sonra, başlıyoruz hesap kitap yapmaya. Biz kötüyüz ama rakiplerimiz de iyi değil. Elazığspor bugün 4 yedi Kayseri'de. Unutmamak gerekir, biz kaybedeceğiz ama onlarda kaybedecek.

Şimdi konumuz Fenerbahçe maçı. Önümüzde ki fikstüre baktığımızda, daha rahat olan geçmiş maçlarımızda istenilen puanları çıkartamayınca ligin en büyük düşme adayları arasında gösterilmeye başlandık. Gösterilmeye başlanmakla beraber, fazlasıyla düşmemizi isteyen bir kitle ortaya çıktı. Kendi içimizde de var bunlardan. Düşmemizi isteyenleride geçiyorum, bizzat düşmemiz için lobi yapanlar ve ya bunun üzerinde çaba harcayanlarıda görmüyoruz değiliz. Bir Anadolu takımı olarak, düşmemiz için çaba gösterenlerin gözünde çok sesimiz çıktı, çok göze battık. Oysa biz Anadolu idik. Susmalıydık. Ama Karadeniz insanı hiçbir zaman haksızlığa boyun eğmedi ki. Bizde eğmemiştik, eğmeliydik. Süper Lig denilen yerin ne kadar çöplük olduğunu gördük ve bu çöplüğün içerisinde kirli insanların, kirlü oyunların içerisinde kaldık. Zira Süper Lig, bunu gerektiriyordu. Belli hedefler uğruna ise, bu ligde kalman gerekiyor. Yoksa ben 1. Lig'de ki maçlardan daha çok zevk alıyordum. En azından orada futbol yoktu ama samimiyet vardı.

İki Lazio maçı arasında Ordu'ya gelecek Fenerbahçe, içine girdiğimiz zorlu fikstürde bir şans bizim için. Hafta içerisinde yoğun bir gündem içerisinde hazırlandık bu maça. Özellikle Cuper gitti, kaldı üzerine birsürü senaryo yazılıp çizildi. Sonuçta ise Fenerbahçe maçına Cuper ile  çıkılacak. Bu yaşanan süreç, Cuper'in takıma yeni bir teknik direktör gibi bakmasını sağlayacaktır. Şu saatten sonra takımın başına kim gelirse gelsin, Cuper'in yaptığının fazlasını yapamayacaktır. Zaten ortada takımın başına getirecek teknik direktör bile yok. Bulamadık. Ya Cuper'le düşecek yada Cuper'le kalacağız. Sevindirici olan tek durum düşsekte kalsakta artık bu takımda Yiğit Gökoğlan'ı görmeyeceğiz. Ordu'ya gelmiş geçmiş en verimsiz futbolcular listesinde başı çekecek kapasitede mükemmel bir sezon geçirdi Ordu'da. Parasını aldı, bırak katkıyı zararı olduğu maçlar daha çok olmasına rağmen. Futbolculuk güzel meslek değil mi? Hiç bir iş yapmadan eski parayla milyarları at cebe. Yiğit Gökoğlan'ı unutmayacağız.

Şanssızlıkta var. Son haftalarda aldığımız sonuçlar için direk Cuper'i suçlamak haksızlık olur. Elazığspor ve Sivasspor deplasmanlarında oynadığımız oyunda hepimiz hem fikiriz. Direk rakibimiz olan 2 takıma karşı aldığımız mağlubiyetleri kesinlikle haketmemiştik. Ki hala Sivasspor maçının şokundayım, düşmemeye oynayan bir takım nasıl bir anda bu kadar rahat maç vereblir, anlamıyorum. İyi gün taraftarı olmadık hiçbir zaman, bu ligin son 90 dakikasına kadar, onlar inancını yitirsede biz yitirmeyeceğiz. O son 90 dakikaya kadar hep hesap kitap içerisinde olacağız. Dün akşam Galatasaray'ın 10 kişiyken maçı kazanması, Fenerbahçe'ye gözdağıydı. Ellerinde ki kadro yapısı şu saatten sonra şampiyonluğu kolay kolay verecek bir yapıda değil. Fenerbahçe'nin bundan sonraki asli hedefi Avrupa olabilir. Bu mantıkla bu maçta puan kaybı ihtimalini de fazlasıyla göze alabilirler. Böyle bir Fenerbahçe'yi, Gaziantepspor'a Elazığspor'a Karabükspor'a vs. tercih ederim. İplerin bizim elimizde olacağını düşünüyorum. 2 sene önce Ordu'da ki Rizespor maçının havasını oluşturabildiğimiz taktirde bu maçta hanemize 3 puanı yazdırabileceğimize inancım var. Ben inanıyorum, tribnülerde inanıyoruz. Sevgili futbolcu ve teknik heyette ki dostlarım, abilerim. Şu ise sizlerde İNANIN.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...