25 Aralık 2011

İyisiyle Kötüsüyle İlk Yarıda Orduspor

26 yıl aradan sonra kavuştuk Süper Lige. Fakat Süper Lige öyle bir kaos ortamında geldik ki ligin başından beri yaşanan süreç, insanların futboldan soğuması, stadların boş kalması, Süper Lig'in adının lekelenmesi ile bir nevi doğru düzgün sevincimizi bile doya doya yaşayamadık. Biz nereye geldik şaşkınlığını yaşarken ligin ertelenmesi bizim adımıza hem sevindirici hemde şaşkınlık verici bir durumdu.


Bu yoğun gündem içinde transfer çalışmalarına başladık. Geldiği zaman olumlu karşıladığımız fakat daha sonra sevimsiz bir şekilde yollarımızı ayırdığımız Volkan Ballı'nın da gelişiyle transfer sürecinin kendi adımıza olumlu geçeceğini düşündük. Fakat transferlerde hata yapmak istemememizden dolayı çok geç kaldık. Çoğu transfer takıma son kamp döneminde katıldı. İlk Avrupa kampında kadro o kadar yetersizdi ki normalde takımda düşünülmeyen Emrullah bile takım ile kampa götürüldü. Derken transfer hamleleri ardı ardına geldi. Nicolas Belay ve Garcia hamlesiyle ilk transfer heyecanını yaşadık. Belay'a ön protokol imzalatmamıza rağmen onu Bordeaux'a kaptırdık ve transferde ilk hayal kırıklığını Belay ile yaşadık : ) Gosso, Culio, Stancu, Dalmat gibi isimlerin takıma katılması ile ayrı bir heyecan yaşadık. Uzun süre yolunu gözlediğimiz Joseph Akpala transferinde ise Belay'da olduğu gibi hayal kırıklığına uğradık. İyisiyle kötüsüyle 19 transfer yaptık. Oluşan son kadro çoğu kişiyi tatmin etti. Sadece forvet hattında biraz yetersiz olduğumuzu düşünüyorduk. Lig başlamadan önce gördüğümüz şeyde zaten 17 hafta boyunca en büyük zaafımız oldu...

Artık hasretin son bulma günü gelmişti. 26 yıl aradan sonra takımımız Süper Lig semalarındaydı. Lige İstanbul deplasmanında Fenerbahçe ile başlıyorduk ama Fenerbahçe'nin hazırlık maçında aldığı ceza dolayısıyla maç seyircisiz oynanıyordu. Ankara turnuvası ve açılış maçında Trabzon ile oynadığımız maç harici görmediğimiz takımımızı ilk defa izleme fırsatı buluyorduk deyim yerindeyse. Bambaşka bir kadro, bambaşka bir futbolcu topluluğu... Sahadaki tek tanıdık isim Süper Lige çıkan kadronun yedek solbeki Emre Özkan'dı. Maç hakkında bir fikrimiz yoktu ama sahada izlediğimiz Orduspor sanki yıllardır bir arada oynayan futbolcu topluluğundan kurulu bir takım gibiydi. Dibimiz düşmüş bir şekilde maçı takip ettik. Bir dünya gol kaçırdık, pozisyonlara girdik, topla daha fazla oynayan taraftık ama Fenerbahçe Baroni'nin attığı gol ile sahadan 1-0 galip ayrılan taraf oluyordu. Hep derler ya futbolun cilvesi diye, öyle birşeydi. Buruk bir sevinç vardı içimizde. Yenilmiştik ama sahada oynanan futbol hiçde 19 yeni futbolcunun katıldığı, birlikte çok az bir süre geçirmiş takıma ait değildi. Herşeyi yapmıştık fakat gol atamamıştık...


2. haftadan başlayıp 8. haftaya kadar olan süreci kendi adımıza bir şans olarak görüyorduk. Ligin ilk yarısını 2 periyoda ayırdığımız zaman ilk periyod ikinci periyoda göre bizim için daha olumlu gibi görünüyordu. Çünkü kendimize denk takımlarla karşı karşıya gelecektik ve çoğu takım lige tam olarak hazır olmadığı için alacak olduğumuz her puan bizim için çok önemliydi. Bu periyoda içerde ilk galibiyetimizi aldığımız Manisaspor maçıyla başladık. Sonrasında deplasmanda İ.B.B içerde Samsunspor ile berabere kaldık. Bu iki maçtan sonra Metin Diyadin'in oyuncu değişiklikleri konusunda eksik kaldığı eleştirilmişti. Çünkü iki maçta da iyi oynamamıza rağmen oyuna kulübeden yapılan müdehalelerin yetersiz olması bizi sıkıntıya sokmuştu. Fakat bu iki maçtan sonra takımımız çıkışa geçiyordu ve iki periyoda ayırdığımız ilk yarının ilk periyodunda öne çıkan takımlardan biri oluyordu. 2 beraberliğin ardından üst üste kazanılan 3 maç ise lige yapılan güzel başlangıcın kreması oluyordu. 8. ve 9. hafta takım gayet iyi futbol oynuyordu ama içerde oynanan Bursaspor ve deplasmanda oynanan Antalyaspor maçlarında galip gelemesekte iki önemli rakipten alınan 2 puanı kar sayıyorduk...

9. haftayı 16 puanla 6. sırada tamamladık. Antalyaspor maçının 2. yarısındaki futbol aslında sonrasında yaşanacak çöküşün izleri gibiydi. Dibe vuruşumuzun başlangıcı içerde oynadığımız Gaziantepspor maçı ile başladı. Gaziantepspor ile 0-0 berabere kalıp 1 puana sevindik ama oynanan futbol artık tat vermiyordu. Ligin başında önemsemediğimiz sorunlar çok daha belirgin bir şekilde canımızı sıkıyordu. Gaziantepspor maçından sonra Kayseri deplasmanında kötü futbolumuz sürüyordu ve 9 hafta sonra ilk defa mağlup oluyorduk. Bu süreçte benim dillendirdiğim bir söz vardı hep. ''Bu tılsım illaki bir maçta bozulacak ve düşeceğiz. Düştükten sonra ayağa kalkmayı başarırsak işte o zaman tam anlamıyla takım olduk diyebilirim'' demiştim. Gaziantepspor maçında sendeledik, Kayserispor maçında ise düştük. Ve sonrasında içinde olduğumuz durumun içinden bir türlü çıkamadık. Sonrasında yaşanan süreci zaten hepimiz biliyoruz. 7 maç ardı ardına gelen mağlubiyetler serisi... Bu sürecin en önemli haftası ise Metin Diyadin'in istifasını sunduğu 15. hafta olsa gerek. Transfer döneminden son haftaya kadar genel durumun kısa bir özeti bu şekilde.

Teknik, Taktik, Oynanan Futbol ve Rotasyon Üzerine
Son haftalarda kötü gidişat ile dağılan savunma anlayışımızı saymaz isek ligin başından beri belkide en iyi yaptığımız şey takım savunmasıydı. Gençlerbirliği ve Trabzonspor maçları haricinde farklı bir şekilde mağlup olduğumuz maç yok. Zaten 9. haftaya kadar ligin en az gol yiyen takımıyken devreyi yediğimiz 21 golle tamamlamamız bu anlayışında son haftalarda sekteye uğradığının bir göstergesi. Henüz Fenerbahçe maçında baş gösteren ve son haftaya kadar kabusumuz olan hücumdaki durağanlığımız ve gol yollarında çektiğimiz sıkıntı aslında takımın bu günlere gelmesinin asıl nedeni diyebiliriz. Metin Diyadin'in istifa ettiği haftaya kadar Fatih Tekke neredeyse bütün maçlarda 90 dakika forma giydi. Fatih'in ilk haftalardaki performansından hepimiz memnunduk aslında ama performansı düşmeye başladıktan sonrada Diyadin'in onu sürekli oyuna sürmesi hem Metin Diyadin'e hemde Fatih Tekke'ye zarar verdi. Metin Diyadin gitti, Fatih'in ise taraftar ile arası açıldı. Orta alandaki bütün yükün Culio üzerine binmesi, Stancu'yu kanatlarda oynatma inatı, Dalmat'ın saman alevi gibi oyunun belli bölümleri haricinde etkisiz kalması da eklenince ön tarafta neredeyse her maçta sıkıntı yaşadık. Sıkıntılar gayet açık ve net gözle görülüyordu ama çoğu maçta yanlış oyuncu değişiklikleri, rotasyonda en azından bu sıkıntılı zamanlarda Hakan Özmert, Ribeiro, Banahane, İrfan gibi isimlerin yeterince kullanılmaması da bazı şeylerin üzerine tuz biber ekti. İlerideki sıkıntımıza çağre aramak yerine ilk yarıyı aynı sistem ve oyuncular üzerinde ısrar ederek geçirmemiz bu serinin oluşmasının asıl nedenlerinden biri oldu diyebiliriz.

Metin Diyadin ve Gidişi...
Metin Diyadin biraz daha profesyonel davransaydı hala bu takımın başındaydı ama kendisi egolarının ve inatlarının kurbanı oldu diyebiliriz. Hep Süper Lige uyum sürecinden bahsettik. Metin Hoca içinde geçerliydi bu uyum süreci ama kendisi Süper Ligde benliğini kaybetti. Kendi futbol anlayışının çok uzağında bir futbol oynatmaya kalkışınca ve bazı şeylerde anlamsız ısrarlarda bulunca gidişi kaçınılmaz oldu. Kendisi gidişinin ardından bazı açıklamalar yaptı aslında ama başkan devre arası kendisinin sözleşmesini 3 yıl uzatmayı bile düşünüyordu. Fakar bir hoca iki üç defa başkana bırakabilirim diye gidiyorsa bir yerden sonra başkan da olası durumlar için önlemlerini almalı. Metin Diyadin'i biz iyi gittiği zamanlarda dahi eleştirdik. İstanbul'da Belediye maçında berabere kalmamız, Antalya deplasmanında berabere kalmamız tamamen Metin Hoca'nın oyuna müdahele etmemesinin sonucuydu. İyi gittiğimiz bir süreç olduğu için bu maçlar pek fazla göze batmaz ama iki maçtada çok iyi oynadık fakat beraberlikle yetindik. Rakip takımın teknik ekibi oyuna yaptığı müdehalelerle maçı döndürürken Metin Hoca'nın oyuna müdehale edememesi daha doğrusu etmemesi o haftalardan bazı şeylerin işaretiydi aslında. Yedek kulübesine forvet almaması, Ordu'daki Sivas maçında 2-1 mağlup durumdayken son dakikalarda oyuna stoper ve sağbek alması gibi şeylerin mantığını da hala çözebilmiş değiliz. Görevi bıraktıktan sonra yaptığı bir açıklama var ki, o açıklama nasıl kendi egolarının kurbanı olduğunu ap açık ortaya koyuyor aslında. '' Fatih Tekke'yi dinlendirecektim aslında ama taraftarın tepkisi üzerine sonraki haftalarda hep oynattım'' Bu cümle aslında herşeyi açıklar nitelikte. Siz söylediniz diye birşey yapmam ben. O adam kötü olsa da oynatırım ben dedi kendince. Yaptığı şeylere hiçbir zaman mantıklı açıklama yapamaması da taraftar gözünde etkisini iyice kaybetmesini sağladı. Fatih Tekke'yi oynatmasının eleştirildiğini soran muhabiri verdiği '' Yolda görseler fotoğraf isterler ama tepki gösteriyorlar '' cümlesi bir teknik direktörün kendini savunmak için kurduğu bir cümle olmamalıydı. Metin Diyadin o gün basın mensubuna ''elimdeki en iyi ve formda forvet Fatih Tekke. Diğerleri şuanda oynayabilecek düzeyde değil'' diyebilecek olgunluğu gösterseydi Orduspor taraftarı kendisine hak verirdi. Biz 10 hafta boyunca Fatih Tekke kötüyken ileride Stancu oynasın diye yırtındık durduk. Fakat Stancu'nun forvet oynadığı 2 haftayı görünce ne kadar boş bir istekte bulunduğumuzu daha iyi anladık. Metin Diyadin, Fatih'in kötü döneminde Stancu'yu ileride oynatsaydı ve Stancu yine son 2 haftadaki kepaze performansı gösterseydi biz derdik ki büyüksün Metin Diyadin, haklıymışsın. Sonuç olarak Metin Diyadin kendi sonunu kendisi hazırladı ve egolarının, inatlarının kurbanı oldu.

Fatih Tekke
Metin Diyadin'in belkide en çok zarar verdiği kişi oldu Fatih Tekke. Şuan taraftarın gözünde Fatih istenmeyen adam ama bu anlayış bize zarar verir. Görmemiz gereken bir gerçek var. Fatih ligin ilk 6-7 haftasındaki performansını sahaya yansıtabilirse bizim ikinci yarıda ileri uçta kullanabileceğimiz en önemli alternatiflerimizden biri olur. Fatih iyi oynarken dahi söylediğimiz birşey vardı. ''Fatih şuan gayet iyi ama 34 yaşındaki bir futbolcudan her zaman aynı performansı bekleyemeyiz. O yüzden Fatih'i çok akıllı kullanmalıyız.'' Metin Diyadin bizim dile getirdiğimiz şeyin tam tersini yaptı. Fatih'i neredeyse tüm maçlarda ilk 11'de sahaya sürdü ve 90 dakika sahada tuttu. Performansı baş aşağı giderken onu yine sahaya sürdü ve Sivasspor maçında sahada yuhlanmasına kadarki süreçte başrolü üstlendi. O gün Stancu mesela Fatih'den çok daha kötüydü ama tepkinin dışarı vurumu Fatih'e gösterilen tepki oldu. Ben bunun tek sebebi olarak Metin Diyadin'i görüyorum. Taraftarın tepkisine rağmen ısrar etmesi Fatih'in günah keçisi olmasına sebep oldu. Fatih o kötü dönemde 2-3 hafta dinlendirilseydi şuanki imajının onda biri bile olmayacaktı. Sonuç olarak şuanki durumdan ben kendi adıma Metin Diyadin'i sorumlu tutuyorum. Ligin ilk 7-8 haftalık periyodunda izlediğimiz Fatih Tekke Orduspor'a 2. yarıda mutlaka katkı sağlar. O yüzden Fatih'i kaybetmek yerine biraz daha ılımlı yanaşmalıyız duruma.


Hayal Kırıklığı, Stancu
,Dalmat
İstatistikler malesef her zaman doğruyu göstermiyor. Tabelaya bakıldığı zaman Stancu'nun takımın 4 golle takımın en golcü ismi olduğunu görebilirsiniz ama 17 haftalık performansını masaya yatırdığımız zaman ön plana çıktığı 3-4 maç haricinde takımın hep en kötü isimlerinden biri olmaya aday futbolcu oldu. Haftalarca orta alanda ( kanat oyuncusu mu yoksa serbest mi hiçbir zaman çözemedik mevkisini ) oynamasına yorduk bu performansını ama Galatasaray ve Trabzonspor maçlarında ileri uçta gösterdiği performansın diğer haftalardan bir farkı yoktu. İstek ve motivasyon bakımından ciddi sorunları olduğunu düşünüyorum. Sahaya zorla çıkarılmış gibi bir hali var her maçta. Hele Trabzonspor maçının bitiş düdüğüyle birlikte soyunma odasına gitmek için attığı depar ( Uçağa yetişmek içinmiş ) oyundan ne kadar kopuk olduğunu göstergesi. Maç bittikten sonra attığı depara benzer bir koşuyu o maçın 90 dakikasında görmediğimi açık ve net söyleyebilirim. Sonuç olarak Stancu'nun 17 hafta sonunda 4 gol atmış olmasına rağmen ortaya koyduğu performans tam bir hayal kırıklığı.

Dalmat ise takımda olmasından dolayı mutluluk duyduğum bir isim. Çoğu maçta bizi ileriye taşıyan tek isim oldu ama performansındaki dalgalanmalar öyle fazlaki bir maçın ilk yarısı ile ikinci yarısındaki performansı, yada 3 gün önceki performansı ile sonraki performansı hiçbir zaman birbirini tutmadı. Performansındaki istikrarı sağlayabilseydi bizim en önemli gücümüz olurdu ama bir türlü o istikrarı sağlayamadı. İlk yarıdaki hayal kırıklığı yaratan performansına rağmen 2. yarıda mutlaka kadromuza yer almalı Dalmat. Cuper'in yabancı futbolculara olumlu bir şekilde yansıyacağını düşünüyorum. Dalmat'ı çok iyi kullanabilir Cuper.

Turnayı Gözünden Vurduğumuz 3'lü ; Fornezzi, Garcia, Gosso. Bonus; Culio
Culio'dan ayrı olarak bahsedeceğim ama her ne kadar sezon içinde performanslarında zaman zaman düşüşler de olsa Fornezzi, Garcia ve Gosso'ya ayrı bir parantez açmak lazım Bu üç futbolcuda deyim yerindeyse turnayı gözünden vurduğumuzu düşünüyorum. Trabzonspor maçında 4 gol yemiş olması Fornezzi'nin ilk yarı performansını yok saymamıza engel değil. İlk yarının 17 puan topladığımız ilk periyodunda o puanlarda belkide en çok katkısı olan isimdi Fornezzi. Son haftalarda takımın performansıyla eşdeğer düşüşte olan performansına rağmen o kalede olduğu zaman benim içim hep rahat. 2. yarının başlamasıyla beraber yine aynı güveni bize sağlamaya devam edeceğine inancım sonsuz. Garcia konusunda da Fornezzi için söylediklerim geçerli. Son haftalarda performansındaki düşüş gözle görülür şekilde arttı ama onunda 17 haftalım süreç sonunda takımın en iyi isimlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Gosso ise başlı başına ayrı bir konu. Trabzonspor maçında 4-0 geriye düştükten sonra bile orta alanda her topa basan, mücadele eden tek isimdi. 2. yarıda Afrika kupasından dolayı en az 6 maçta forma giyemeyecek olması bizim adımıza önemli bir eksiklik. Bazen aklımdan Gosso ile ilgili keşke savunmada olduğu gibi topu ayağına aldığı zaman dikine yardırıp gidebilse diyorum ama onu da tam anlamıyla yapsaydı zaten Süper Ligde olmaz La Liga'da veya Premier Lig'de şampiyonluk mücadelesi veren bir takımda olurdu.

Culio'dan bahsedecek olursak, onun için vasat demek yada hayal kırıklığı demek haksızlık olur. Takımda göze batan, vizyonumuzu değiştiren belkide tek futbolcu ama Culio'dan beklentilerimiz onun sahada gösterdiği performansdan çok daha fazla. Biz hiçbir futbolcudan kapasitesinden fazlasını istemiyoruz. Culio'nun bazı maçlarda gösterdiği üstün performansını ligin geneline yayamaması onun yukarıdaki futbolculardan ayrı olarak değerlendirmeme neden oldu diyebilirim. Ondaki potansiyeli çok iyi bildiğimiz için daha fazlasını bekliyoruz. Topla çok fazla oynaması ve kendini çok fazla yere bırakması bazı maçlarda sıkıntı çekmemize sebep oldu. Bundan dolayı 2. yarıda Culio'dan da Arjantinli Cuper'in gelişiyle ilk yarıdaki performansından çok daha fazlasını beklediğimizi söylemeliyim.

Yerliler, Geriye Kalan Yabancılar ve Fikir Edinemediklerimiz
Banahane, Nickenig ve Riberio en az şans bulan yabancılar oldu. Banahane çok fazla izleme fırsatımız olmadı. O yüzden onun hakkında değerlendirme yapmayacağım ama Nickenig ve Ribeiro'nun kısıtlı sürede forma şansı bulmalarına rağmen ellerine geçen fırsatı tam olarak değerlendiremediklerini düşünüyorum. Özelllikler Nickenig benim çok fazla beklenti içinde olduğum bir futbolcuydu ama Gaziantepspor maçı haricinde forma giydiği maçlardaki performansı benim adıma tam bir hayal kırıklığı. Riberio'unun da eline geçen fırsatı iyi değerlendiremediğini düşünüyorum. Riberio'nun kesinlikle kötü bir futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Geçtiğimiz sezon Portekiz ligini 4. bitiren bir takımda 34 maçta forma giyen bir futbolcunun kötü olduğunu söylemek saçma olur. Düzenli oynamamasıda bir ihtimal performansına olumsuz yansımış olabilir. Zijler hakkında ise söyleyecek birşey yok, hiç şans bulmadı. Kadroda tutulması anlamsızdı zaten.

Yazının uzun bir bölümünü yabancı futbolcularımıza ayırdım ama yerli rotasyonununda da hakkını vermemiz gereken isimler var. Yalçın Ayhan'ın bilinen imajı haricinde ilk yarıdaki performansı bence olumluydu. Tabi bu değerlendirmeleri son haftaları bir kenara koyarak yapıyorum. Bireysel hatalarından dolayı yediğimiz goller olsada Türkiye'deki yerli stoper piyasasına bakınca alabileceğimiz en iyi oyunculardan biriydi Yalçın. Çoğu maçta partneri olarak sahaya çıkan Sedat'ı ise yokluğunu hissetmemiz daha iyi değerlendirmemize neden oldu. O da rotasyonun önemli isimlerinden biri. Yerli rotasyonunun diğer önemli ismi Emre Özkan'ın ilk 3 haftadan sonra gösterdiği gelişme hakkaten incelenmeli. Ama sonrasında yaşadığı düşüş de o incelemenin ayrı bir noktasına konu olmalı. Emre Özkan'ın son haftalardaki performansını görmezden gelmek istesemde gelemiyorum. Çünkü onun diğer futbolcular gibi kötü oynama lüksü yok. Eline geçen fırsatı iyi değerlendirdi ligin 2. yarısına gelişme gösteren hali ile başlamaz ise forma şansı bulamaz takımda. Hakan Özmert, Ali, Onur ön liberoda sürekli rotasyonda yer değiştirdiler. 3 futbolcununda zaman zaman iyi oynadığı dönemler oldu. Fakat Hakan'ın 2. yarıda biraz daha süre alması gerektiğini düşünüyorum. Abdurrahman ilk zamanlar gözümüze yavan gelse de son maçlardaki performansı 2. yarı için umut verdi. İrfan, forma giydiği maçlarda olumlu performans sergiledi ama önünde bir Culio gerçeği var. Sabırla şans gelmesini bekleyecek. İrfan'dan beklentilerim çok fazla.

Murat Kalkan, Müslüm, Banahane, Abdülkadir Kayalı, Selçuk Şahin, İbrahim Şahin, Orkan Balkan gibi isimler ise ya çok az şans buldu yada hiç forma giymedi. Onları değerlendirmek yanlış olur.

Yazı uzun oldu ama dahada uzun olabilirdi. Sonuç olarak ilk yarıda 17 maçta 14 gol atıp 21gol yiyen, 4 galibiyet, 5 beraberlik ve 8 mağlubiyet alıp devreyi 17 puanla düşme hattının 5 puan üzerinde tamamlayan bir Orduspor vardı. Son haftalardaki performans her ne kadar can sıkıcıda olsa bu ligde bu sene kalacağız. O konuda hiçbir kuşku duymuyorum. 26 yıl sonra geldiğimiz bu ligde yapacağımız daha çok şey var. Umarız 2012 yılıyla beraber Orduspor'umuz çıkışa geçer.

7 yorum:

  1. ellerinize sağlık ne kadar uzun olsa da bir nefeste okudum

    YanıtlaSil
  2. Analiz doğru. Futbolcular ve teknik konular hakkındaki değerlendirmeler de çok iyi. Yazının uzun olduğunun farkına dahi varamadım. Bugünlerde sayfayı özellikle transfer haberleri için takip ettiğimi de bilmenizi isterim. Selamlar...

    YanıtlaSil
  3. teknik hetette inşallah okuyordur yzılarınızı. çok yerinde tesbitler. elinize sağlık..

    YanıtlaSil
  4. Sezonun başından içinde olduğumuz duruma kadar olan süreci mükemmel anlatan bir yazı olmuş, kaleminize sağlık. Bazı ufak tefek katılmadığım noktalar ama bu şekilde bir analiz sizden geldi sadece, teşekkürler. Suatında dediği gibi transferler konusundaki yazılarınızıda beklioruz.

    YanıtlaSil
  5. Sezon başında bütün transfer haberlerini buradan öğrendik. Transferler konusunda hassasiyetinizi biliyorum. O yüzden arkadaşlar gibi ısrarcı değilim. Çünkü olgunlaşma aşamasındaki bir transferin burda yazılması bize zarar verir.

    YanıtlaSil
  6. Güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık. Aslında benim sezon boyunca merak ettiğim nokta takım içi dinamiklerin nasıl şekillendiği. Çoğu ulusal basın takımımıza Birleşmiş Milletler benzetmesi yapmaktalar. Haksız da sayılmazlar. Şehirde takımı birebir takip eden arkadaşlardan ricam takımın malubiyet alınan haftlarda nasıl ayakta durmaya çalıştığı...Takımda manevi açıdan çimento görevi gören futbolcular var mıydı? Özellikle Metin Diyadin in takıma sırt çevirdiği dönem içerisinde....

    Arkadaşlar tekrar teşekkür ediyorum....

    YanıtlaSil
  7. Hürriyet Göçer, Ediz Bahtiyaroğlu, Alper Uludağ, Farina haberlerinin doğruluk payı nedir ? Bilgilendirirseniz seviniriz.

    YanıtlaSil

Okumuş olduğunuz başlık hakkındaki yorumunuzu bırakmak için lütfen aşağıda bulunan alana görüşlerinizi belirtiniz. Yorumlarınız bizim için önemli...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...